Avrupa…
Senin birkaç dilini öğrendim,
daha iyi anlayalım diye birbirimizi,
ama sen denemedin bile
soyadımı doğru telaffuz etmeyi.
İlk buluşmamızda
kahkaha attım, halkımın genelde yaptığı gibi,
sonra acıyla inledim, çoğunlukla yaptığım gibi,
ama beni uyardın;
'gece saat 10'dan sonra her ses, gürültü sayılacaktır' diyerek.
Avrupa…
Şaşırttın beni, benim kendimi şaşırttığım gibi
senden daha solgun ve daha sarışın hale gelerek,
benim seçmediğim protestolarda çığlık atarken
memlektimdeymişim gibi hissederek.
Mavi gözlü, mavi kanlı, kırmızı pasaportlu adamlarının gecelerinde,
senin düşünü gördüm,
ama sabahların asla bana ait olmadı Avrupa.
Benimle seviştin, ama asla elimi tutmak için rica etmedin.
Avrupa…
Benden 'Binbir Gece Masallarını' bekledin,
ama ben bir tekini bile anımsayıp çekip çıkaramadım, çocukluğumun karanlığı içinden,
bombardımanlar ve savaş çığlıklarıyla dolu çocukluğumdan.
İçimdeki tüm çocuklar büyüdü…
İçimdeki bütün askerler yorgun…
İçimdeki tüm avareler tamamen kayıp…
Dizlerine oturmaya geldim, benzersiz olabilmek ve biraz sakinleşmek için...
Avrupa…
Benim kalbim daha ağırdır
şu gördüğün 56 kilodan,
ve umursamayacaksan eğer kalbimi
bedenime de yum gözlerini.
_Türkçeye çeviren: Serkan Engin